-
1 yan yatmak
yan yatmak (gemi)v. careen, rake -
2 yan yatmak
перекоси́ться, накрени́ться -
3 yan yatmak
to list, to rake -
4 yan
1. subst und adj Seite f; MIL Flanke f; Profil n; MATH Glied n (einer Gleichung); Seiten- (Tür); Neben- (Ausgang, Satz); sekundär (z.B. Ziel);öte yandan andererseits;yan bakış scheele(r) Blick;yan bakmak scheel blicken; etwas im Schilde führen;-de yan basmak sich täuschen in D;yan çizmek sich drücken vor D;yan etki MED Nebenwirkung f;yan iş Nebenbeschäftigung f;yan gelir Nebenverdienst m;yan gelmek schwelgen, in Freuden leben;yan gözle mit scheelem Blick;yan hakemi SPORT Linienrichter m;yan ödeme Zulage f (zum Gehalt);yan sanayi Zulieferindustrie f;yan sokak Seitenstraße f;yan yan von der Seite, schief, scheel;yan yana nebeneinander;yan yatmak sich krümmen, sich neigen, sich zur Seite neigen;-in yanı sıra (zusammen) mit D; neben D; parallel zu2. postpos -den yana wegen G; für A;benden yana meinetwegen;… bir yana abgesehen von D;bu yana hierher, auf diese Seite;-den bu yana von … bis jetzt;-den yana çıkmak zu jemandem halten;-den yana olmak für jemanden sein; sich einsetzen für;yanımdan git! geh weg von mir!;-in yanında olmak (dabei) haben: saatiniz yanınızda mı? haben Sie Ihre Uhr bei sich?;yanına bırakmamak (oder komamak) nicht ungestraft lassen;bunu yanına koymam das werde ich ihm nie vergessen;yanına kalmak straflos ausgehen2. Ortssubstantiv -in yanına neben A; zu A; an A heran;yanında neben D; bei D;yanından von D weg; von D her; weg von D;(onun) yanına oturduk wir setzten uns neben ihn -
5 yan
бок (м) фланг (м)* * *1.1) бок, сторона́her yandan — со всех сторо́н, отовсю́ду
öte yandan — с друго́й стороны́
2) воен. флангyan ateşi — фла́нговый ого́нь
3) мат. часть уравне́ния ( левая или правая)2.1) боково́йyan cep — боково́й карма́н
yan kapı — бокова́я дверь
2) побо́чный3.ilâcın yan etkileri — побо́чные де́йствия лека́рства
в функции служ. имениyanına — к кому-чему
yanına oturduk — мы подсе́ли к нему́
yanıma gel — подойди́ ко мне
yanında söyledim — я сказа́л при нём
yanında taşımak — носи́ть при себе́
onun yanında benim hiç değerim yoktur — ря́дом с ним я ничего́ не сто́ю
o belge yanınızda mı? — э́тот докуме́нт при вас?
yanımdan git! — отойди́ от меня́!
••- yana- yana olmak
- sizden yanayız
- yanına almak
- annesini yanına almış
- ben seni yanıma alayım
- ama çok para veremem
- yan bakmak
- yan basmak
- yanı başında
- yanı başına
- yanına bırakmamak
- yanına komamak
- yandan bile geçmemiş
- yana çıkmak
- yan çizmek
- yan gelip oturmak
- yan gelip yatmak
- yan gelmek
- yan gözle bakmak
- yanına kâr kalmak
- yan tutmak
- yan yan bakmak
- yanına varılmaz
- yanına salâvata varılır
- yan yatmak -
6 yatmak
(yatar)1) в разн. знач. лежа́ть; ложи́тьсяyan yatmak — лежа́ть на боку́
yatar durumda — в лежа́чем положе́нии
2) Д склоня́ться, соглаша́ться; подчиня́ться; быть располо́женным к чему3) ночева́тьaçıkta yatmak — ночева́ть под откры́тым не́бом
4) сиде́ть в тюрьме́hırsızlıktan beş yıl yatmış — он отсиде́л за воровство́ пять лет
5) стоя́ть на я́кореgemi limanda yatıyor — су́дно на я́коре в порту́
6) расправля́ться, выра́вниваться; станови́ться ро́вным (гла́дким) -
7 yan gelip oturmak
= yan gelip yatmak сиде́ть сложа́ ру́ки; жить припева́ючи -
8 yan gelip yatmak
-
9 yan
"1. (a) side. 2. flank. 3. neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area. 4. part (of one´s body): Her yanım ağrıyor. I ache all over. 5. direction (line or course extending away from a given point). 6. aspect, side (of a matter). 7. with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don´t take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me. 8. in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü´nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü´s nothing compared to Zühtü. 9. lateral, side, located at or towards a side. 10. secondary. -a /dan/ 1. pro, for, in favor of; on the side of: Ben Hasan´dan yanayım. I´m for Hasan. 2. as regards, as far as... is concerned: Paradan yana iyiyim. I´m OK as far as money goes. -dan sideways, from one side; obliquely; in profile. -a çıkmak /dan/ to support, take the side of, side with (someone). -ına almak /ı/ 1. to take (someone) on, employ (someone) (as one´s assistant). 2. to take (someone) in (in order to look after him/her). - bakış sideways glance. - bakmak /a/ 1. to look askance at, look at (someone, something) hostilely or venomously. - basmak 1. to be deceived, be taken in. 2. not to be straight with someone; to give someone the runaround. -ı başında /ın/ right beside, immediately beside, right next to. -ına bırakmamak/komamak/koymamak /ı, ın/ not to let (someone) get away with (something), not to let (someone) do (something) without being punished for doing it. (...) -ından bile geçmemiş. /ın/ It doesn´t have even the slightest connection with.../It doesn´t bear even the faintest resemblance to.... - cebime koy. colloq. I don´t believe you./Come on, who do you think you´re fooling?/Pull the other leg, it´s got bells on it. - cümle gram. subordinate clause. -dan çarklı 1. side-wheel (steamer). 2. slang slow-going, poky (vehicle). 3. slang (glass of tea) served with lumps/a lump of sugar in the saucer beside it. 4. slang (someone) who walks with one shoulder sloped downward. 5. slang (someone) who swings his arms vigorously as he walks. - çizmek 1. to try to get out of; to avoid, shirk, evade, dodge. 2. to pay no attention to, ignore. - etki side effect. -dan fırlama slang scoundrel, bastard, SOB. - gelmek/- gelip yatmak to take one´s ease, relax, enjoy oneself (when one should be working). -dan görünüş profile. - gözle out of the corner of one´s eye. - gözle bakmak /a/ 1. to look at (someone) out of the corner of one´s eye. 2. to look askance at, look at (someone, something) disdainfully. 3. to look at (someone, something) hostilely or venomously. -ına (kâr) kalmak to get away with, do (something) without being punished for doing it: Bu cinayet yanına kalmaz. You won´t get away with this murder. (...) -ına salavatla varılır. /ın/ You have to walk on eggs around him/her; the smallest thing can make him/her blow his/her stack. (...) -ına (salavatla) varılmaz. /ın/ 1. It´s so high/expensive you can´t touch it. 2. He/She thinks he´s/she´s better than everybody else. He/She thinks he´s/she´s something. 3. You have to walk on eggs around him/her; the smallest thing can make him/her blow his/her stack. -ı sıra 1. right along with, right alongside, together with, with: Yanı sıra avukatını getirdi. He brought his lawyer along with him. Viski yanı sıra bira içiyor. He´s drinking beer together with whiskey. 2. besides, in addition to, along with: Büyük bir yazar olmanın yanı sıra ünlü bir müzisyendir. Besides being a great writer he´s also a famous musician. 3. right alongside, right beside: Yanım sıra onlar oturuyorlardı. They were sitting right beside me. - tutmak to show partiality to one person or side. - ürün by-product. - yan sideways. - yana side by side. - yan bakmak /a/ to look at (someone) malevolently, look daggers at. - yatmak to lean to one side." -
10 yan gelip yatmak
бот күтәреп яту -
11 yan gelip yatmak
v. sit back -
12 yan gelip yatmak
to sit back -
13 list
n. liste, kumaş kenarı, geminin yan yatması, cetvel————————v. listeye yazmak, listelemek, kaydetmek, yana yatmak* * *1. liste 2. listele (v.) 3. liste (n.)* * *I 1. [list] noun(a series eg of names, numbers, prices etc written down or said one after the other: a shopping-list; We have a long list of people who are willing to help.) liste2. verb(to place in a list: He listed the things he had to do.) listelemek, liste yapmakII 1. [list] verb(to lean over to one side: The ship is listing.) yan yatmak2. nounThe ship had a heavy list.) yan yatma -
14 rake
n. çapkın, eğiklik, tırmık, gelberi, fırın tarağı, hovarda, zampara, çapkın adam, uçarı, yan yatma (gemi)————————v. tırmıklamak, tırmıkla toplamak, taraklamak, arayıp taramak, araştırmak, taramak (silah), yan yatmak (gemi)* * *1. tırmıkla topla (v.) 2. tırmık (n.)* * *[reik] 1. noun1) (a tool which consists of a usually metal bar with teeth at the end of a long handle, used for smoothing earth, gathering eg leaves together etc.) tırmık2) (any similar tool: a croupier's rake in a casino.)... tırmığı3) (the act of raking: to give the soil a rake.) tırmıklama2. verb1) (to smooth or gather with a rake: I'll rake these grass-cuttings up later.) tırmıklamak, tırmıkla düzeltmek2) ((often with out) to remove the ashes from (a fire) with a poker etc.) küllerini ayırmak3) (to fire guns at (a target) from one end of it to the other: The soldiers raked the entire village with machine-gun fire.) taramak•- rake up -
15 careen
v. karina etmek, yan yatırmak (gemi), yan yatmak (gemi), sarsılmak, sendelemek* * *1. karina et 2. karinaya bastır (v.) 3. karinaya bastırma (n.) -
16 Schlagseite
Schlagseite f MAR yan yatma;Schlagseite haben yan yatmak; fam Person yalpalamak -
17 kippen
kippen ['kıpən]er ist vom Stuhl gekippt sandalyeden düştüII vt1) (um\kippen) devirmek2) ( schräg stellen) yan yatırmak4) ( ausschütten) dökmek;einen \kippen ( fam) kadeh atmak -
18 Schlagseite
-
19 list
liste, dizelge; kumas kenari; geminin yan yatmasi,listesini yapmak; fiyat koymak; yan yatmak -
20 rake
tirmik; yan yatma; çapkin, hovarda, zampara; tirmiklamak, tirmikla düzeltmek, taramak; (about/around ile) aramak, arayip taramak; hafif yan yatmak; yana yatirmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
yan yatmak — 1) yana doğru çok eğilmek 2) sağa veya sola doğru eğilerek devrilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yan — is. 1) Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı. M. Ş. Esendal 2) Sağ ve solun ortak adı, yön, taraf, cihet Yaşlı garson yanımıza geldi. Y. K. Karaosmanoğlu 3) Yer 4) Üst 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yan gelip oturmak (veya yatmak) — hiçbir işle ilgilenmeyerek keyfince yaşamak El âlem kaloriferli konaklarda yan gelip otururken sen işte böyle tir tir titrersin. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
IDTICA' — Yan yatmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
İCLİNBAB — Yan yatmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
DAC' (DUCU') — Yan tarafını yere koyup yatmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
kıvrılmak — nsz 1) Eğrilip bükülmek 2) Kıvrık bir duruma gelmek 3) Yuvarlak bir biçim almak 4) Dar bir yere büzülerek yatmak Bulunduğum yerde kıvrılıp yatmanın bir kolayını arıyordum. Y. K. Karaosmanoğlu 5) Dönmek, sapmak Ben onu görmemişçesine, gözlerimi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yatışmak — nsz 1) Hızı, etkisi azalmak, aşırılığı geçmek Vapurun gürültüsü büsbütün yatıştı. R. H. Karay 2) Coşku, sinir, korku vb.nin etkisi azalmak, geçmek, sakinleşmek Nasılsın yavrum, uyuduktan sonra biraz sinirlerin yatıştı mı? S. M. Alus 3) Ayaklanma … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük